Mehmet Akif’e sorsak,
“Bastığın yerleri ‘toprak!’ diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.”
diyecek.
Faruk Nafiz ekleyecek:
“Bu yolda herkes bir, ey delikanlı,
Diriler şerefli, ölüler şanlı!”
“Dur yolcu!” diyecek Necmettin Halil,
“Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.”
diye ekleyecek.
Tıpkı
“Gün geçmiş, yıl geçmiş ne yazar?
Her karış torağında bin şehit, bir mezar.”
diyen Şefik Aydemir gibi dikkatimizi toprağa çekecek.
Bunlar sadece edebiyatçıların duyguları değil. Tarihin en büyük savaşlarından birine sahne olmuş Gelibolu Yarımadası, alanın tamamına dağılmış şehitliklerle, her ziyaretçisine benzer hisler yaşatan, başka hiçbir tarihi bölgeyle kıyaslanmayacak anıtsallığa sahip.
Bu savaşa katılan tarafların şehitliklerine verdiği değer de yarımadanın temel özelliklerinden biri durumunda. Dolayısıyla yeni saptanan şehitlikler de tıpkı diğer simgesel şehitlikler gibi bu büyük savaşın izlerini geleceğe taşıyacak.
Çanakkale Savaşı’nı anlamak, ancak Gelibolu coğrafyasını anlamakla mümkün olabilir. Alanın farklı karakteristiklerini ortaya çıkarmak, oraya dair bir iz yakalamak, alanın bütünlüğü içinde, özüne dokunmadan yeni bir anlayış ortaya koymak da buraya özgü anma olgusunu yüceltecek bir yönteme gerek duyuruyor.
Toprağın altında yatan nice kahramanın fedakarlığını gündelik hayatla biraraya getirerek, yani yalınlaştırarak, toprağın üstüne çıkarıyoruz. Amacımız, sadece ziyaret edildiği için hatırlanacak bir yapı yaratmaktansa sürekli akılda kalacak doğal bir deneyimi herkesin aklına ve kalbine kazımak.
Tarım arazileriyle bütünleşmiş, ormanın, zeytinliklerin içinde kalmış farklı topografik özelliklere sahip yeni şehitlik alanlarını yörede var olan yaşamla iç içe sokacak bu yeni yöntem, çevreyle ilişkiler bağlamında deneyim fırsatı yaratarak, şehitlik ziyareti ritüelini daha da unutulmaz kılmayı hedefliyor.